İnce Memed kitabını okuyanımız vardır. Okumasak da duyanımız vardır. Duyanımız yoksa da şimdi duyuruyorum buradan. Yaşar Kemal’in en iyi eserlerindendir.
“Bu her romancının yaşayamayacağı bir şey, kahramanının artık halktan birisi olması. Ama ben ‘İnce Memed gibi’ diyebileceğim birisini görmediğimi söyleyebilirim…” diye bahseder bir röportajında. Belki vardır fakat görememiş olabiliriz bizde. Mutlaka vardır.
Yaşar Kemal “İnce Memed’i yazmadan önce de yazdıktan sonra da Köroğlu’nu dinlerdim, yine dinlerim ve onun bir İnce Memed olduğunu söyleyebilirim. Temiz, dost, akıllı, cesur…” der ve efsaneyi efsaneye benzetir. Bir bilgeye sormuşlar; “Neden hep ölenlerden ve onların kahramanlıklarından bahsediyorsun. Yaşayan kahramanlar yok mu?” Başını kaldırıp “Ölenler kendini ispatlamışlardır. Kahramanlıkları artık değişme şansı yoktur. Yaşayanlar da olabilir fakat her an yaptıklarının tersi bir hamleyle iyi yaptıklarının tersini yapabilirler. Kahramanlık değişmez bir etkidir. Ölenler bunu değiştirmeden göçüp gitmişlerdir.”demiştir. Doğrudur diyebileceğimiz bir açıklama…
Kahramanlık ve efsanelere girmeden önce biraz İnce Memed diyelim. Onu okumaya başladığınızda kendinizi kaptırıyorsunuz. Yaşar Kemal sizi alıyor Çukurova’ya götürüyor. O dönemlere götürüyor. Tasvirleri, benzetmeleri, yaşananları o kadar güzel anlatıyor ki nerede olursanız olun sizi alıyor ve “kitabın içine, konunun içine” sokuyor. Kendinizi kaptırıyorsunuz. Sessizlik içerisinde ve her an her şey olacakmış gibi beklemeye başlıyorsunuz.
Yıllar önce okudum. Bazı kitaplar veya anlar sizin hayatınızın merkezine giriyor. Onlar sizin yaşamınıza girip çıkan anlık olaylar değil yaşamınızın döngüsünde hep bir tarafınızda olan gerçekliğiniz oluyor. Nefes almak, yemek yemek, akrabalarını değiştirmemek gibi zorunlu birliktelikler oluyor. Abartmıyorum. Abartacak yaşı da bir hayli geçtiğime inanıyorum. Aslında bu tür etkiler ihtiyacımız olduğu için bizi etkisi altına alıyor. Biz istediğimiz için varlar. Benim o dönemde bulunduğum yerden uzaklaşıp bir kasabaya gitme düşüncem vardı belkide. Veya bir kahraman arayışım olabilir. En çok istediğimiz şey bizim umudumuz, beklentimiz ya da hayalimiz olmuyor mu zaten?
Uğur diye bir çocuk vardı. Üniversitede beraber okuduk. Benden yaşça büyük. Arkadaş olduk. Güzel top oynardı. Sonrasında dostluğumuz daha bir pekişti. Günlerimiz hep birlikte geçerdi. Onunla gezmek, beraber zaman geçirmek gerçekten bana iyi geliyordu. Güven veren biriydi. Fakat hep bir tarafı kapalıydı. Çok konuşmazdı. En hareketli ve heyecanını tutamadığı yer ise futbol sahasıydı. Deli gibi severdi top oynamayı. Gerçek karakteri orada çıkardı. Sırf rahatlıyor diye her gün top oynardık onunla.
Bir de Semih vardı. O da çok sessiz sakin bir arkadaştı. İstanbul da tanışmıştık. Yaşı benden birkaç yaş büyüktü. Sessiz sakin tepkilerini çok belli etmeyen biriydi. Soğuk ve ukala duruyordu açıkçası. Ama halden anlar diyorlar ya öyle biriydi. Oturunca ince ve sakin sesle seninle konuşur ve incitmeden seni dinlerdi. Her ikisinin ortak özelliklerini hiç düşünmedim. İkisi de bende derin etkiler bıraktı.
İkisi de yaşça çok büyük olmasalardı bakış açıları, yorum güçleri ve konuştukları bir hayli “büyük şeylerdi”. Şaşırıyorsunuz onlar konuşunca. Psikolojiden felsefeye, tarihten sanata hayata dair kelimeleri anlatımları birer mıh gibi saplanıyordu kafanıza. Bir dönem sonra modeliniz onlar oluyor. Kelime kurmanız, çay içmeniz bile onlara benziyor. Küçük burjuva önce taklit eder derler. Evet, ben onları taklit etmeye başlamıştım. Birçok insan arasından ben onları kendime yakın görmüş, karakterime ve dünyama onları dâhil etmiştim.
Ne mi oldu bunlara? Uğur, ara tatilden sonra gittiğimde okulda yoktu. Kimse haber alamamıştı. Okulu bırakmış dediler. Sorunları vardı. Sonra çok sonra duydum, hatta bir gazete de annesi “bugün senin doğum günün” diye bir yazı yazmış. Ona özlemini anlatmış. Bir annenin acısını hiçbir kalem yazamaz. Öğrendim ki Uğur ani bir ölüm yaşamış. Herkes perişan olmuştu.
Semih, çok ayrı bir olay tabi. O da buralarda yapamadı. Tüm ailesi yurtdışındaydı. Bekliyordu oradan haber. Her an gidebilirdi haber bekliyordu. Bir keresinde bir şey alacaktık bana dediği ise ”Bir haftaya gideceğiz o kadar fazla almayalım.” Bende beraber gidecektim. Her şeyimizi oraya göre ayarlamıştık. Bir işim vardı. Bir haftalığına işim için gidip geldiğimde -o zaman cep telefonu yoktu- arkadaşlarla kaldığımız eve uğradım. Bir not düşmüştü “Ben gidiyorum. Sana ulaşamadım. Gittiğim de sana ulaşacağım.” Gidiş o gidiş. Bir daha haber alamadım.
Bunları İnce Memed’le mi kıyaslıyorum. Değil belki fakat dediğimi gib biz, bizim ihtiyacımız olanı hayatımıza alıyoruz. Her ikisi de bilgiliydi. Her ikisi de karakterliydi. Fakat Uğur benim gözümde hep bir kahraman olarak kaldı ve kalacak. Bilgenin de dediği gibi, ölenler kahramanlıklarını değiştiremezler. Semih ise çekip gitti hala görüşmedik. O kadar karakterli durmasına rağmen söyledikleriyle çelişen bir hayat sürdüğü aşikârdı.
Bize İnce Memed’ler gerektir. Kahramanlıklar ve bize verecekleri dersler gerek. Anıları bize ışık olacak insanlar gerek. Babalarımız, kardeşlerimiz, ölenlerimizin hep iyi yanlarını esas alırız. Hele ki ölen yakınınız iyi olarak anlatılır ve hatırlandığında sizi ona benzetirlerse görün bakın nasıl keyif alırsınız. İyi hatırlanmak için kahraman olmaya gerek yok. Kahramanlık için iyi olmaya gerek yoktur. Sadece hatırlanacak güzel şeylerimiz varsa biz er yâda geç hatırlanırız. Yaptıklarımızla tabi ki. Her iki koşulda da yorumlar değişebilir. Ama biz iyi olanı tercih etmek isteriz.
Yaşar Kemal, “Hayat Dergisi’ne gittim, Iraz’ın öyküsünü götürdüm. Okudular sonra da elli lira verdiler. Bu parayla bir aylık odun aldım…” acıklı bir öykü tabi. Ne koşullarda yaşadıkları ortada. Ama inandıkları şeyleri yapmak için hiç gocunmamışlar. Ve çok samimi bir itirafıdır. Çünkü onu Yaşar Kemal yapanda budur.
“Benim için çok önemli değişikliklere sebep oldu İnce Memed. Dünyada tanındım, odun alamazken kaloriferli ev tuttum, daha ne söyleyeyim…”
Çok da güzel söylemiş. Çok net bir ifade ile Yaşar Kemal İnce Memed’le kaloriferli ev tutmuş bizde özlediğimiz yerde odun sobalı bir evde onu okurken hayal ettik kendimizi.
Herkes için farklı bir An’dır İNCE MEMED.