Yeni Anayasa üzerinde çalışıldığı bir dönemde herkesin bir beklenti içinde olduğu bir gerçektir. Kozmopolitik bir ülke olduğumuzdan haliyle beklentilerde değişkenlik gösterebiliyor. Zaman ilerledikçe daha da netleşecek bir durum.
Daha çok tartışma, daha çok öneri ve katılımla zengin, kendimize has bir Anayasamız olacağına şüphemiz yok. Bu çalışmalar süregelirken bizim sektörde nasıl etkileşim sağlayacak. Anayasanın temeli vatandaştır, yani insandır. İnsanı esas alan bu kurallar silsilesi hazırlanırken içimizden “acaba” geçirmedik de değil yani. Neden mi? Çünkü sektör alt yapısız büyümektedir. Bu kadar riskli iş yapan ama yasal bir zemini olmayan bir sektör bizim vinç ve platform sektörüdür. Hatta size bir örnek verirsem “Vergi dairesinden gelen bir memur firmanın araçüstü platform imalatını yaptığını söylediğimde buna göre bize nace kodu vermesi gerektiğini söyledik” fakat vergi dairesi memurları bize “platform veya araç üstü ekipmanları diye bir kodun olmadığını” söylediler. Vergi dairesinde de devam eden bu tartışmanın sonunda koca koca kitaplar çıkarıldı ve bize en uygun kod bulundu. Kodumuzun açılımı “Kamyonlu Vinç” şeklindedir.
Evet, kimse kusura bakmasın fakat devletin yasalarında bir tarifimiz yok. Tanımsız, ne olduğu belirsiz, tahmin yürütülen bir sektörüz. Kusura bakmayın bunu ben söylemiyorum. Kimse bizim için bir şey söyleyemiyor çünkü tanımsız, ortada kalmış bir sektörüz.
Neden bu kadar son cümleyi önce söylüyorum? Sektör neyle ne zaman karşılaşacağını bilmiyor. Nicel olarak artan bu sektörde nitelik hala herkesin kendi içerisinde fakat sektörel bir yayılma göstermemekte. Bir çatı örgütlülüğü ise kesinlikle yok.
Sektörümüzün bir dernek başkanı dernek binasını ve çalışanlarını kendi şirketi gibi kullanmaktadır. Derneğin sekreteri başkanımızın şirketinde çalışmaktadır. Giderleri dernek gideri gibi gösterilmektedir. Ayrıca kendisine bir iki makine alan meslektaşımız Derneğine gidip kayıt oluyor ve iş çıkarsa bana da yardımcı olur musunuz? Diyor. Ardından dernekten vinç veya platform istendiğinde başkanımızın filosundan araçlar peşi sıra işe gidiyor. Başkan orada bir sorunu çözüyor fakat parasını kendisine tahsil ediyor. Veya telefonla periyodik bakım yapılıyor. Ciddi anlamda bir gelir elde ediyorlar. En son kongrede kazanılan bu paraları bir cümleyle geçiştiriyor ve yaratılan giderlerle gelirlerin aynı olduğunu hatta üstüne zararda olduklarını beyan ediyorlar.
Dernek başkanı eline aldığı bu inisiyatifi makine parkına katacağı yeni ürünlerde de kullanıyor. Ne mi yapıyor birkaç yandaş topluyor ve bir imalatçı veya makine satıcısına gidiyorlar makineyi toplu alacaklarını ve özel indirim istediklerini hatta dernek üyelerini yönlendireceğini vaad ediyor. Ucuza alıyor sonra iş bitiyor. Elbette bunu genele yaysa çok güzel ama birkaç yandaşla bu iş olmaz. Burada fırsatçılık çıkar ortaya. Öyle bir kuruma sırtını dayayacaksın sonra buradaki insiyatifi kendiende yoğunlaştıracaksın, sonra sektöre bir şey katamayacaksın. Bu kabul edilmez.
Sektörde her hangi bir meslektaşımız bir sorunla karşılaştığında kendi içinde çözmeye çalışmakta. Çünkü sektördeki diğer meslektaşları onu korumaktan veya yardımcı olmaktan öteye onu izole eden veya onun yaşadığı sorun üzerinden prim yapmaya çalışan “bel altı vuran” bir yaklaşım veya pratik içerisindedir. Her kes kendi gücü oranında hareket ettiğinde haliyel sektörde bile “büyük balık küçük balık” sınıf çelişkisi ve hazin sonu var. Dünya üzerinde en riskli işlerden biri olan sektörümüzde aşırı bir bencillik ve “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışı var.
Tekelleşmenin hızla yaşandığı sektörümüzde, operatörlükten veya “elindeki üç beş kuruşu” toplayıp kendisine bir makine alan meslektaş arasında bir sınıf ayrımı olmaktadır.
Sektörün akademik bir yapılanması veya bir manifestosu olmadığından sektörde taklit başlamaktadır. Her büyüyen büyük olarak gördüğünü taklit etmekte ve “küçük Yusuflar, Ahmetler, yaşarlar….” Çıkmakta. Hepsi “para her kapıyı açar” veya “para bende en büyük benim” film replikleri gibi yaşamaktadır. Toplantılarda bile disiplinden uzak, eleştiriyi almayan, özeleştiriyi hiç ama hiç bilemeyen “ne diyorsunuz ulan para bende” ukalalığı gösteren bir şekil oluşmakta.
Sektörümüzün gerçekten çok ihtiyacı var. Acil olarak akademik kadrolarla iş birliğine girilip nitelikli kadrolar transfer edilmesi veya kendi içerisinde çıkartılmalıdır. Çatı örgütler ve STK’ların işlerlik kazanması için aktif adımlar atmaları gerekmektedir. Kitapsız, kuralsız hiçbir toplumda sistem kurulmaz. Bu yüzden PLATFORMCU ANAYASASI çıkartılması gerekmektedir. Teknik ve akademik kadroların yetişmesi için Liseler değil üniversiteler açılması için seferber edilmesi gerekmektedir.
Tekelleşmenin önüne geçmek için “yapı denetim firmalarında olduğu gibi” bölgesel kısıtlamalar getirilmelidir.
Rekabettek “büyük balığa küçükler ikram edilmemesi için berberler odasının bile bir Fiyat Tarifesigibi tarifesi olmalıdır. Hepsinin ortak kurduğu bir gazeteyle akademik ve teorik yazılar yazan yayınlar çıkartılmalı ve örgün eğitimin yanında açık öğretim gibi eğitimler verilmelidir. Her firma sahibi ve yanında çalıştırdığı çalışanların bilgileri kayıt altına alınmalıdır.
Şimdi anayasa çalışmaları devam ederken, sektörümüzün “biricik başkanları” boy boy resimler çektirip dergilerde feyk atarken aklımıza böylesi sorular gelmiyor değil yani. “SEKTÖRÜMÜN BAŞKAN”ları biraz işlerine yoğunlaşmalı veya dernekleri lağvedilmelidir. Bu saatten sonra ya acil toplanıp kendilerini değiştirip dönüştüren sonuçlar almaya çalışmalıdırlar. Sektör o zaman daha etkili ve güçlü bir duruma gelebilir. Haliyle daha dikkate alınır daha etkin bir rolü olur.
YA DA İSTİFA ETMELİLER.