Duvar kenarında bir çocuk uzaklara bakar. Derin bir nefes dolar ciğerlerine, ardından bir of çeker… sonra dalar uzaklara. Etrafında bağıran, koşan, ağlayan, gülen çocuk sesleri içerisinde bir yalnızlık. Bir karanlığın sarmaladığı bir beden.
Bakar, oracıkta. Kımıldamaz. Dizlerinin üstüne çömelmiş, başını dizlerinin arasına alır gibi, kendinden vazgeçmiş gibi bedenini öylesine bırakmış oracıkta.
Yaşı altı veya yedi civarında. Bakar uzaklara. Güneş batar çocuk dalar ışıkların bittiği yere. Hiç artık kımıldamaz. Gölgeler kaybolur. Ya karanlığı yenemez bir durumda kalır. Çocuk hala aynı şekilde bekler.
Makaslı platform uzaktan bakar çocuğa. İşi bitip garaja gittiğinde çocuğu hep öyle görür. İçi burkulur. Yanından geçerken sessizce geçer.
Her sabah erkenden gelir çocuk. Öyle bakar uzaklara. Arada bir derin bir off çeker. Kimse duysun istemez. Ama birinin özellikle O, birinin duymasını ister. Gözleri kan çanağına dönmüş çocuğun.
Ama bakar yine öyle. Bazen küçük kardeşi de gelir yanına. İkisi hiç konuşmaz öyle bakarlar uzaklara. Bir birilerine bakmazlar, konuşmazlar ama bakarlar uzaklara.
Anneleri gelir akşam olduğunda. Omuzlarını tutar. Yürürken zorlanır anaları. O da gözleri kan çanağı. Tutar çocuklarını alır götürür. Çocuklar kendilerinden vazgeçmiş gibi kalkarlar. Ama gözleri yine arkalarına bakarak yürürler. Sanki bekledikleri gelecek o anı onlar görmek istiyormuş gibi bakarlar ardın sıra.
Karanlık kaybeder ay ışığını. Her yer karanlık. Gözleri yolda çocukların.
Makaslı derin bir of çeker, üzülür çocuklara. Büyüğünün adı Barış’tır. Babasıyla hep dolaşır hatta bazen makaslının yanına gelir, konuşurlarmış.
Babası makaslının ne kadar güvenli ve çalışılabilir bir makine olduğunu her defasında söylediğini bilirmiş. “Makaslı olsa kazalar olmaz. Ölümler olmaz. Sakatlanmalar olmaz” dermiş. “İskeleler, özellikle yüksek binalarda çok riskli. Bu makaslılar olsa hiçbir şey olmaz.”
Keşke o gün makaslı platform olsaydı. O kaza olmazdı. Barış’ın babası iskelenin çökmesiyle 4. kattan aşağı düşmüş. Feci şekilde ölmüş. Haberlerde de çıkmış.
Keşke o gün önlemler alınsaydı da bu ölümler olmasaydı. Çocuklar gözleri yollarda babalarını beklemeseydi. O gözleri kan çanağına dönmüş kadın kocasız, babasız kalmasaydı.
Barış yine babasının elinden tutup çarşıda dolaşıp tekrar Makaslının yanına gelseydi. Barış’ın gözleri babasının yanında olduğundan dolayı ateş gibi parlasaydı. Kahkahaları her yanı sarsaydı. Omuzları çökmeseydi. Gülüşleri eski bir hatıra ve acı dolu anıları olmasaydı.
Akşam oldu. Makaslı, Barış’la babasını gördü. Yine sohbet ediyorlardı. Her şey ne kadar mutluydu. Küçük kardeşi koşarak onlara geliyordu. Annesinin ellerini bırakmıştı. Annesi ardından gülücüklerle onlara yaklaşıyordu. Makaslı çok sevindi.
Çünkü Barış’ın kahkahaları yine yükseliyordu.
Gündüz gördüklerinin rüya olduğunu umut etti. Çünkü Barış’ın kahkahaları etrafa neşe saçıyordu.
Makaslı gözlerini araladı, gökyüzüne baktı. Her yer hala çok KARANLIKTI…