Yıllar önce okuduğum bir kitaptı. Kulakları çınlasın bir arkadaşımın ısrarıyla okumuştum. Önceleri kelimeleri anlamak bir zor olmuştu. Kelimelerin karmaşasından cümleleri ve konuyu kaçırıyordum. Neyse okudukça aksanımızıda baya düzelti. Hatta anneme “mami” demeye başladım. İlerleme vardı.
Sevmem kış aylarını hele hiçbir işin gücün yoksa ve bir yerden haber bekliyorsan o kış günleri daha bir katmerleşip kapkara cehennem oluyor resmen. Camdan baktığında sadece bahçedeki ağaçlar, arabaların durmaksızın geçişleri ve buharlı camlar.
Sıkıcı bir günde beklemekten başka çarenin olmadığı anlarda elinizde ne varsa onla uğraşırsınız. Bende de bu kitap vardı. Moskova Önlerinde / Volokolamsk Şosesi kitabı.
Kitap baya etkileyici ve gerçekçi bir dille yazılmıştı. O ismini okurken zorlandığınız kişiler sizin birer dostunuz, aileden biri hatta kahramanınız oluyor. Onu hayal ediyorsunuz. Sıkıştığınızda “o acaba burada ne yapardı” diye düşünürsünüz. İşte öyledir bu kahramanlar. Kitabın çok kahramanı vardır ama aradan yaklaşık 25 yıl geçmiş olmasına rağmen hala hatırlarım General Panfilov’u.
Moskova Önlerinde adlı eserden tanıdığımız General Panfilov, bölük komutanlarını toplamış ve onlarla savaşın çok kritik bir anını harita üzerinde tartışmaktadır. Karargâhla, tüm hatların kopması durumunda yönetimi nasıl sağlayacaklarını sorar:
“‘E, arkadaşlar, hiçbir bağlantınız yoksa bölükleri nasıl yöneteceksiniz?’ Biraz oyalandı. ‘Her şeye karşın yönetim olacak. Ve ne ile biliyor musunuz? Görevi açık ve tam anlamakla. Görevi anlıyor musunuz?’
(…)
‘Evet, sanırım burada bu söz yerinde olacak… Ne yapmak zorunda olduğunu bilirsen yönetim de olacaktır. Eğer görevin ne olduğunu bilirseniz ayrı gruplar halinde de çarpışabilirsiniz. Telefon olmasın, bağlantı olmasın, savaş yine de yönetilecektir…’”(Moskova Önlerinde-Aleksandr Aleksandroviç Bek, s:242, abç.)
Burada elbette olaya savaş olarak değil günlük yaşama da uyarlayabiliriz. Önemli olan orada bir komutanın sözlerinin esrarengizliği değil sözleriyle hareketinin sonuç yaratması ve sıçrama göstermesidir.
Evet, General Panfilov bir idoldür.
Birde Kazak bir tümen komutanı Momiş Uli vardır. Bu kahramanlığın yazılmasında büyük payı vardır. Yazarla Momiş Uli arasında bir diyalog geçiyor. “Ve inanmıyor sıradan bir insanın savaştaki askerin yaşadığı duyguyu yansıtabileceğine. Yazar çok çalışıyor onu ikna etmek için. Ve en sonunda ikna ediyor. Momiş Uli’nin söylediklerini doğru yansıtamazsa birinci bölümde sağ kolunu ikinci bölümde sol kolunu feda etme pahasına…”
Momiş-Uli, “içgüdülerimiz bize düşman değil, arkadaş olmalılar” der.
Tarih derslerinde bu savaşı sadece tarihsel ve sınavlarda işimize yarayacak kadar biliriz. Fakat iyi bir “kalem” de iyi bir “dil” de o kadar etkileyici ve mükemmel oluyor ki kendinizi alamıyorsunuz.
Kitabı baya anlattık. Kitapta kendinden bahsettiriyor yani. O cinsten bir kitap. Bazen o kadar daralıyor, kasılıyor ve sıkışıyoruz ki bir kahraman, bir örnek, bir model arıyoruz kendimize. En büyük sorunumuzda sosyal deşarj eksikliğimiz veya bilgi birikim desteği oluyor. Her insan her şeye yetemiyor. Toplumun en küçük ilişkilerinden en büyük ilişkilere kadar hep bu sıkıntı vardır.
İşyerlerinde ise had safhadadır. İnisiyatif almak, inanmak, ortak amaca hizmet etmek mutlak ve mutlak zafere inanmak…
Bencilleşen ve sınıf bilinci olmayan toplumlarda maalesef bu kaçınılmaz bir gerçekliktir. Yaşadığımız bu koşullarda, ekonomik alanda her türlü sıkıntının nüksettiği bu ortamda firmaların çoğunun kriz içerisinde kıvranmasının en büyük sebeplerinden biri de nitelikli kadroların ve lider özelliklerdeki yöneticilerinin olmamasıdır. Ekonomik alt yapı güçlü olduğunda “çarkı döndürmek elbette kolay” fakat kriz anında “kriz masası” etrafına oturtacağın adamların sonuç değil sorun olması krizi daha da bir hızlandırır.
Moskova Önleri kitabını bir kez daha okuma dönemi gelmiş sanırım.
Ve tabi ki bu cephenin komutanı General Panfilov. O ki Almanlar sadece bir kaç kilometre ileride tanklarıyla gelirken subayından dost sohbeti edasıyla en ince ayrıntısına kadar yaşadıklarını öğrenmeye çalışacak kadar askerine önem veren ve ona çay verirken çayın nasıl güzel demlenebileceğini anlatacak kadar soğukkanlılığını koruyan bir komutandır.
“Yaşama içgüdüsü yaşamayı koruma çabası, doğanın ilk davranışıdır. Sadece kaçmakla doğmaz bu içgüdü başka türlü de belirebilir. Vahşi bir güç haline gelebilir. Canlı yaratık saldırıya uğradığı zaman savaşır, dövüşür, tırmalar ve kendi varlığını savunmak için saldırır .” (General Panfilov)